Quo Vadis Kurdo? 

Faysal Dağlı 
Nasıl oldu da daha beş yıl öncesine dek Kürdistan’ın üç parçasında ciddi kazanımlar, dünya kamuoyunda olağanüstü imajlar elde eden ve milenyumun ilk asrını “Kürd yüzyılı” ilan eden siyasetimiz, bugün Corona eşliğindeki Türk ve İran saldırısı altında ne yapacağını şaşırır hale geldi?

Yuhana İncili’nin Latincesi’nden başlığa aldığım soruya (Nereye gidiyorsunuz -Kürdler?-) yanıt vermek esas olarak siyasetin görevi olsa da, artık herkesin dahlinin olduğu bir tablo ile karşı karşıyayız. Bu başlık ile yazdığım üçüncü yazı olması da benim şaşkınlığım sanırım!
Katolik efsanesindeki gibi tekrar tekrar çarmıha gerilmek gibi berbat sonuçları olsa da Kürdlerin de her seferinde yeni seçenekler, söylemler üretebilecek dinamizme sahip olduklarını düşünüyorum. Ancak bunun için sorunlarımızın doğru teşhis edilmesi ve reel çözümler aranması gerekmektedir. Kafamızı kumdan çıkarırsak son zamanlarda yaşadığımız sonuçların şöyle geliştiğini farkederiz:
1- Türk devleti, Kürdleri legal alanlarda terörize edip kitlerken, teknik üstünlük ile de askeri inisiyatifi ele geçirdi.
2- Son 3 yıldır silahlı direnişi Güney’e sıkıştırarak, savaşı oraya taşıdı ve bu parçadaki önemli dağ ve geçişleri, araziyi aşamalı olarak işgal edip ilerliyor.
3- Rojava’da IŞİD ile savaş sırasında dünyanın takdir ve desteğini alan Kürd güçlerine saldırıp, Afrin/Serêkanî/Girêspi alanlarını işgal ederek Rojava’nın toprak bütünlüğünü bozdu.
4- Türk/İran/Irak devletleri referandum sürecinde Güney siyasetini parçalayıp baskı altına aldı ve bu girişimi sonuçsuz kıldı.
5- Bağdat rejimi, TC/İran’ın desteği ile Kürdlerin IŞİD’e karşı ciddi bedellerle özgürleştirdiği Xurmatû’dan Zumar’a kadar “statüsü tartışmalı bölgeleri” yani Güney parçasının yarısını tekrar işgal etti.
Peki tüm bunlar neden oldu, oluyor? Bunun elbette çok sayıda sebebi var. Ancak belli başlı olanlar şöyle sıralanabilir:

Dış faktörler:
  • Kürdistan meselesinde 3 parçada inisiyatifi alan TC’nin Avrasya-Atlantik-Ortadoğu arasındaki tüm siyaset tünellerine girip çıkarak, ilgili uluslararası güçleri ve devletleri Kürdlere karşı icraatları konusunda şantaj/çıkar ile lehine çevirmesi veya nötr kılması,
  • Trump ve Putin gibi herhangi bir demokratik değer veya uluslararası hukuk kaygısı olmayan otokratların Erdoğan rejimini desteklemesi ve bundan çıkar üretmeleri,
  • AB’nin (Fransa’nın sınırlı çabaları dışında) Erdoğan’ın saldırganlığına boyun eğmesi.

İç faktörler:
  • Kürd siyasetinin genel olarak stratejisiz oluşu, hakim devletler arasındaki bloklara bölünüp, biri birlerine karşı konumlanmaları, biri birlerini boşa çıkarma çabalarının ulusal/toplumsal çıkarları tehlikeye atması,
  • Acil ortak sorunlarında dahi bir araya gelememeleri, bunun yerine lokal çıkarları için Bağdat/Ankara/Tahran ile anlaşmayı daha da önemseyip, biribirleri ile didişmeleri.

Uluslararası faktörler:
Elbette tüm bu olup bitenlerin sadece Türk devletinin saldırganlığı/kararlılığı veya Kürd siyasetinin çözümsüzlüğünün ötesinde uluslararası ve bölgesel konjonktür ile de ilişkisi vardır;
  • Örneğin Trump ile ABD güvenlik/diplomatik bürokrasisi arasındaki çelişkiler ve şimdi de bu ülkedeki seçimler. ABD seçimlerinin neredeyse bir yıl öncesinde Washington’un ilgilendiği dış sorunlar rölantiye alınıyor. TC şu anda ABD’nin kabuğuna çekildiği bu süreçten azami olarak yararlanmaktadır. Bu yılın Kasım ayında yapılacak seçimlere kadar TC/Irak/Suriye/İran rejimleri; dört bir yanda Kürdlere ellerinden gelen kötülüğü yapmaktan sakınmayacaklardır. ABD bu aşamada asgari tepkiler gösterebilecek iken, Almanya olup biteni izleyecek, Fransa ise etkisiz tepkiler gösterecektir. Rusya ise İdlib, Mısır, S-400 vs gibi Türklerden alacağı tavizler oranında Kürdlerin kazanımlarını pazarlamaya çalışacaktır. 
  • Küresel Corona salgını nedeni ile devletlerin içlerine döndüğü/yoğunlaştığı, enternasyonal ilgi alanlarının değer kaybettiği süreç de Kürdlerin aleyhine gelişen bir diğer durum oldu. Türkiye ve İran, Kürdlerin aleyhine Corona sürecinden azami olarak istifade etmeyi stratejilerine eklemledi. 
Son zamanlardaki belki de yegane olumlu gelişme Rojava Kürdistan’ındaki PYNK ile ENKS arasında varılan birlik görüşmeleri oldu. Onun da mevcut fırtınada nasıl gelişeceği kestirilemiyor.

Ancak sonuçta tüm Kürdistan toplumu, siyaseti, kazanımları, çıkarları ve hatta geleceği ciddi bir tehdit altına girmiştir. Ve bu tehditlerin, tedbir alınmazsa bir süre sonra fakta dönüşeceği de açıktır. 

Kürdler (siyaset ve kamu) ne yapıp edip;
-TC’nin Afrin’den Maku’ya dek tampon bölge girişimlerini,
-Güney’in derinlikli işgalini,
-Irak’ın parlamento yoluyla da olsa orta süreçte Kürdistan’ın federatif statüsünü sonlandırma planlarını,
-Kontrolden çıkacak hale gelen YNK ve PDK arasındaki ülkeyi bölme noktasına taşıyan yapay çekişmeleri,
-PDK ile PKK’yi karşı karşıya getiren siyasi/askeri tazyikleri,
-Tehdit altındaki Kobanê’nin işgali olasılığını,
-Siyasetin kutuplaştırdığı toplumumuz arasındaki sorunların daha da büyümesini, bir tarafın ötekileştirdiği diğer kesimin hakim devletlerce ezilirken, seyirci kalınmasını engellemeli… 

Peki ne olmalı, ne olmamalı, ne yapılmalı? 

‘Okurlar izin verirse’ bu konuda birkaç şey söylemek isterim! Siyaset eleştirisi yapılırken, yıkıcı olmaktan imtina ederek seçenekler de sunmak, bunları sorumluluk ve “mantık/izan dairesinde” yapıp, tartışabilmek önemlidir. Toplumun “aydınlarımız uyuyor”, “aydınların” da sadece eleştiri üretip köşeye çekilerek, “ben demiştim”e sığınması, siyasetin de “herşeyi ben bilirim, herşeyin sahibi benim” sorumsuzluğunu bırakması, meselelerimizin teşhisi ve çözümünün tartışılması için gerekmektedir. 

Bu bağlamı da hatırlatarak, geniş çevrelerde konuşulup tartışılan olguları şöyle sıralamak mümkün:

Bakur:
1- Kürdlere karşı savaş/işgal siyaseti ile toplumunu militarize edip, ırkçılığı harlayan, bundan despotizm üreten ve uluslararası toplumun da başına bela olan Türk rejiminin şiddet ihtiyacına ve provokasyonlarına yanıt vermemek,
2- Kuzey’de ülke ve toplum üzerinde tahribata neden olan, sonuçsuz kalan klasik askeri direnişe ara verilip, Türk devletinin elindeki “meşru müdafaa/terörizmle savaş” kartının alınması ve bunun yerine, demokratik kitle mücadelesinin önünün açılması,
3- Legal siyasetin “Türkiye’yi demokratikleştirmek” gibi enerjisini berhava eden fantastik doktrinler yerine, reel, Kürdlerin hak/hukuk talebini önceleyen bir revizyona girmesi, uzun zamandır ilişkisinin koptuğu tabanı/seçmeni ile yeniden buluşup, hasarlarını gidermesi ve yeni bir enerji dalgası yaratabilmesi… Bu da şiddetin egemen olmadığı bir aşamada mümkün olabilecektir. 

Başûr;
1- Kürdistan hükümetinin koalisyon ortaklarının hizbi ve lokal çıkarları için didişmekten ve federal statüyü zora sokabilecek anlaşmazlıklardan feragat etmesi,
2- Tüm Kürd güçlerin Bağdat’a karşı bütçe/tartışmalı bölgeler vs gibi konularda yekpare durması,
3- Kürdlerin, Suni güçleri yanlarına çekerek Şii bloka karşı güçlenmesi,
4- Türk işgalinin acil olarak engellenmesi için Irak devletinin Türkiye ve İran sınırını/hava sahasını “hukuki olarak” korumasının sağlanması, 
5- Kürdistan’da yolsuzluk ve üretimsizlik rejimine son vererek, yatırım ve reformlar yapılarak, ciddi ve gerçek bir kurumsallaşmaya yönelinmesi, yılan hikayesine dönen “ulusal ordunun” bir an önce kurulması,
6- İstikrarsızlığın giderek derinleştiği Irak’ın yakın zamanda askeri bir darbe ile de olsa yeni bir rotaya girmesi olasılığına karşı hazırlıklı olunması…

Rojhilat;
1- Siyasi aktörlerin fiziki olarak İran devletinin menzilinden çıkması, 
2- Rojhilatlı tüm partilerin İran devletinin saldırılarına karşı Kürd toplumunu savunabilecek ortak iş birliği formu geliştirmeleri, 
3- Uluslararası destek için “ortak ve yekpare” diplomatik girişimlere başlaması, 
4- Parçalanmış partilerin biribirleri ile didişmekten vazgeçip birleşmesi,
5- Ekonomik ve toplumsal olarak çöküş halindeki İran rejiminin yakın gelecekte çok daha acze düşeceği, maruz kaldığı çeşitli askeri/siyasi operasyonların yoğunlaşacağı… 

Rojava: 
1- ABD’nin uygulamaya koyduğu ve Suriye’yi yakın zamanda açlığa gark edecek Sezar Yasalarının bu ülkeyi Esad sonrası sürece hazırlamak amaçlı olduğu hesaplanıp buna uygun bir pozisyon alınması, 
2- Rusya ile ABD’nin Suriye konusunda bir takvimde anlaştığı, ABD/İsrail/Fransa’nın Rojava Kürdlerini “birlik” ile post-Esad Suriye’sinde bir garanti unsuru olarak konumlandırmak istediği, 
3- Yakın zamanda BM ve Cenevre’de başlaması beklenen uluslararası Suriye mutabakat girişimlerine “tek ve meşru ses” olarak katılabilmek için Kürd güçler arasındaki birlik sürecinin bir an önce sonlanıp kurumsallaşması… 

Uluslararası planda;
1- Kürd partilerin İran ve Türkiye ile ilişkilerini “asgari” zemin üzerine oturtarak, “diğer/komşu Kürdlerin” aleyhine, şeffaf olmayan, gizli kapaklı mesailerden vazgeçmeleri,
2- Batılı demokratik devletler ve kamuoyu ile ilişkilerini güçlendirmeleri ve buna yatırım yapmaları,
3- Batılı güçlerde kuşku ve endişelere yol açan ve bu nedenle bazan Kürd güçlerin ezilmesine göz yummalarına da neden olan komşu devletler ile ahenksiz ilişkilere son vermeleri,
4- Dış siyaset ve diplomaside ideolojik davranmaktan vazgeçerek, reelpolitik söylemler kullanmaları… 

Uluslararası bir sorun olan Kürdistan meselesi esas olarak Kürdlerin direnişi ve gücü ile bir çözüme ulaşacaktır. Ancak sorunun bir parçası ve tarafı olan uluslararası kamuoyunun ve siyaset merkezlerinin de olaya dahil edilmesi gerekir. Batı dünyası Kürdlerin bu kaderi yaşamalarında başat rolü oynamıştır ve ahlaki/siyasi sorumluluğu sürmektedir. Tüm olumsuz gelişmelere rağmen Kürdler lanetli statükoyu yıkmaya yakınlaşmıştır.
Son söz: Sanırım toplumsal/ulusal sağlığımızı korumak için de yapmamız gereken bir şey var: 
Hakim devletlerin toplumumuz içine serptiği “iç düşmanlık” zehirinin oto-sömürgeciliğe dönüşmemesi için, sorumluluk hisseden herkesin demokratik/medeni diyalogu dayatması, Kürdler arası çatışmayı harlayacak üslup ve tavırlardan uzak durması, yani Kürdler için “cehenemin kapısını” açmaması…


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar